Mustafa Pilevneli, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nun Dekoratif Resim Bölümü’nde dört yıl öğrenim görmüştür.¹ Pilevneli, ilk gençlik yıllarında Kadıköy Halkevi'nde canlı modele dayalı resim çalışmalarından fotoğrafçılığa kadar uzanan etkinlikleri, uzaktan da olsa izlemiş bir sanat meraklısı olarak her tür malzemeyle, iki ya da üç boyutlu sanatın gerçekleştirilebileceği yolunda, eylemsel bir bilinç kazanmıştır. Malzemenin her türüyle oynamaktan büyük bir zevk aldığı ve yaratıcı duyarlığını her tür malzemeye uygulayabildiği okul dönemi, onun sanatçı kimliğinin oluşumunda büyük bir katkı sağlamıştır.² Pilevneli öğrencilik yıllarında yaptığı “Fenerbahçe ve Marmara Adası’nda Kış” gibi yağlı boya tuvallerinde geniş fırça vuruşlarının, kalın dış çizgilerin ve canlı renklerin egemen olduğu dışavurumcu bir anlatım benimsemiştir.³
Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Dekoratif Resim Bölümü'nü 1960'da bitirince, aynı kurumda asistanlık görevine başlamıştır Pilevneli. İki yıl sonra da Federal Almanya bursunu kazanarak uzmanlık eğitimi için Stuttgart’a gitmiştir. Pilevneli bu yıllarda özellikle duvar resmi ve duvar uygulamaları konusunda araştırmalara yönelmiştir. Bir yandan duvar resminin gerektirdiği teknik ve estetik olguların çözümüne yönelirken, bir yandan da "Mağara Çağından Günümüze Duvar Resimleri ve Teknikleri" konulu tezini hazırlamıştır. Stuttgart kenti sanatçıları teşvik yarışmasında ikincilik ödülünü kazanmıştır. 1965'te yurda dönüğünde, çalıştığı kuruma öğretim görevlisi olarak atanmıştır. Pilevneli'nin 1970'te ikinci kez yurtdışına çıktığı tarihe kadar geçen süre, onun duvar uygulamaları yanında gravür ve baskı tekniklerine de yoğun biçimde yöneldiği bir dönemi de kapsamaktadır.⁴
Mustafa Pilevneli’nin sanatsal gelişim sürecinde çok çeşitli tür ve konular görülmekle birlikte sanatına Anadolu’ya ilişkin konuların sık sık girmesinin nedeni hiç kuşku yoktur ki kendisinden çok şey öğrendiği Bedri Rahmi Eyüboğlu’dur.⁵
Pilevneli'nin sanatı bir bütün olarak incelendiğinde maddi ve manevi bütün etkenlerin, sanatçıdan çevresine yönelik ilgi odakları üzerinde yoğunlaşması dikkat çekmektedir. Hiçbir zaman azalmayan, aksine artarak genişleyen bu ilgi odakları, Anadolu'nun geleneksel kültürleri ve doğa gerçekleri çevresinde biçimlenmektedir. Anadolu toprağında, tarihin erken çağlarından bu yana yeşermiş olan bütün kültürleri, kendi malı olarak benimseme eğilimi, Pilevneli'nin yapıtlarına evrensel içerik katan başlıca değerdir. Doğa ve insan sevgisi, Mustafa Pilevneli'nin sanatında, bir tür kurucu ilkedir. Her şey bu kurucu ilke çevresinde çiçeklenir, somutlaşır ve kendi içeriğinin oluşumunu sağlamaktadır. Gördüğü ve izlediği her şeyin içine sızmak, oradan kendi sanatına uyumlu yeni malzemeleri toplamak ve ilgisini bu aşamada canlı ve sıcak tutacak bir sürekliliğe doğru yönlendirmek, onun başlıca kaygısıdır. Pilevneli, ister görüntü düzeyinde, ister araç-gereç bağlamında olsun, gözlemlediği ya da bulguladığı olguları yayıp genişletir, bu gözlem ve bulguları, başkalarıyla zenginleştirmeye çalışmaktadır.⁶
Mustafa Pilevneli’ye göre ise ülkenin kültürünü tanımadan insan ve doğa ilişkileri hakkında gözlem yapmadan yaratıcı bir senteze varmak mümkün değildir. Pilevneli’nin bu amaca yönelik yaptığı çalışmalarda düşlem ya da fantazya boyutlarını biraz daha genişletmiştir. Özellikle de Kybele yorumlarını derinleştirdiği bu çalışmalarında, konuyu bir çıkış noktası olarak belirlemekten yana görünmektedir. Hata daha da ötesine taşarak çağdaş bir Ana Tanrıça/Kybele imgesi oluşturmuştur. Kybele imgelerini genelde gravür tekniğiyle ortaya koyan sanatçı gravürü, çalışmalarının bir bölümünü aktardığı teknik ve üstlendiği misyonun ta kendisi olduğunu ifade etmektedir. Gravürleri genel olarak, Anadolu’nun yerel kültüründen devşirilmiş figürlerin ya da olguların, birbirini izleyen tasarımsal elemanlar olarak kompozisyonlara yayıldığı, böylece aynı temanın farklı yorum olanaklarıyla çağdaş bir anlatım dizgesinde ele alındığı görülmektedir. Anadolulu tanrıçalar, kendilerini oluşturan kültürel ortamın ve koşulların birer ürünü olsalar da, Pilevneli’nin gravürlerinde bu koşulları aşmış, sanatçının fantezisinde ya da yaratıcı duyarlığında uyumlandırılmış bir esneklik kazanmışlardır. Ortaya çıkan iş artık Kybele’nin gravüre aktarılmış benzeri değil, çağdaş bir sanatçının imgesel yorumu olmuştur. Kaynağını Anadolu’da bulan ve Akdeniz’den Asya’nın içlerine kadar yayılarak, ilk çağlara özgü bir inancın idolü düzeyine yükselen Kybele, tasvir edildiği üzere kalın kalçalı, göbekli ve büyük göğüsleriyle, Pilevneli’nin gravürlerinde karşımıza çıkmamıştır.⁷
Akdeniz, Ege, Marmara kıyılarına Ürgüp-Göreme çevresinde Anadolu’nun unutulmuş köylerine, özlem dolu kıraçlarına uzanan resim yolculuklarından derlenmiş “Mavi Yolculuk”, “Gezi Notları” dizilerinde yöresel renk ve yaşam özellikleri, atmosfer ayrıcalıkları, yaşanmış izlenimlerin duyarlık birikimleriyle yansıtılmaktadır. Sanatçı genel izlenimini duyuran iki temel renk üzerinde fırçanın ince, ayrıntılı yöntemini özenli ayrıntılarla bütünleştirerek çağdaş bir beğeniye açmaktadır.⁸
1981'de yeniden açılış hazırlıkları süren ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün buyruğuyla Türk Ocağı Binası olarak yaptırılan şimdiki Ankara Resim Heykel Müzesi, mimar Abdurrahman Hancı'nın projelendirdiği yeni düzenleme çerçevesinde, Mustafa Pilevneli'nin alçı vitray uygulamalarıyla değişik ve çağdaş nitelikli bir mekân boyutu kazanır.⁹
Pilevneli’de her izlenim, olduğu gibi yansıtılmak yerine, izlenimlerin doğa görünümleriyle ilişkisi, şiirsel bir görsellikle izleyiciye sunulmaya çalışılmıştır. Suluboyayı kullanım tarzıyla farklı bir doğa çeşitlemesi sunar izleyiciye. Göz beğenisine dayanan ve doğayla birebir uyuşan saydam renklerin yanında, soyut ve somut renkleri, dokuları, lekeleri ve biçim ilişkilerini ışığı da içine katarak mükemmel bir uyum içinde tuvale yansıtmaktadır. Bunun yanında suluboyanın akıcı etkisini akriliğe de uygulayarak suluboyanın saydamlığını yakalamış ve duyarlı renkleriyle doğanın yaşanmışlığını akrilik tekniği ile de ustalıkla yansıtmıştır.¹⁰
Mustafa Pilevneli, 1960’lı yıllardan günümüze kadar görsel sanatların çeşitli dallarında ürün veren çok yönlü bir sanatçıdır. Klasik Türk resminde ustaların yaptığı peyzaj çalışmalarını kendine özgü teknik ve yöntemlerle yeniden yorumlayan sanatçı özgün eserler ortaya koyar. Teknik olarak, yağlı boyanın yanında akriliği suluboya gibi kullanarak rengin şeffaflığından faydalanmaktadır. Doğa aşığı olan Pilevneli, İstanbul’un çeşitli yerlerini kendi fırçasıyla yeniden yaratır adeta. Fenerbahçe evleri, Kapalıçarşı, Sultanahmet, Göç ve Anadolu’ya ilişkin birçok görüntü onun çalışmalarının esin kaynağını oluşturmaktadır.¹¹
Ankara Resim ve Heykel Müzesi'ndeki Eserleri
R-1529, Figüratif Kompozisyon,
R-1594, Masmavi Yolculuk,
R-1645, Peyzaj,
R-1695, Çoban Yıldızı,
B-0106, Ana Tanrıça Kibele,
B-0147, İsmi Bilinmeyen Selçuklu Ustaları İçin…,
B-0193, Kibele 1973
İzmir Resim ve Heykel Müzesi ve Galerisi'ndeki Eserleri
İR-0304, İsimsiz,
İB-0014, İsmi Bilinmiyen Selçuklu Ustalar İçin
¹ Z. Rona, Pilevneli Mustafa, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, 3. Cilt, İstanbul, 1997, s.1480.
² K. Özsezgin, Mustafa Pilevneli, Bilim Sanat Galerisi, İstanbul, 1997, s.12.
³ Z. Rona, age, s.1480.
⁴ K. Özsezgin, age, s.28.
⁵ S. Başkan, Ondokuzuncu Yüzyıldan Günümüze Türk Ressamları, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1.Baskı, 1991, Ankara, s.114.
⁶ K. Özsezgin, age, s.278.
⁷ K. Özsezgin, age, s. 94-100.
⁸ A. Köksal, Mustafa Pilevneli, Bilim Sanat Galerisi, İstanbul, 1997, s. 125.
⁹ K. Özsezgin, age, s.74.
¹⁰ S. Gümüşay, İnsanın Yaşam Alanlarıyla Kurduğu İlişkinin Resmin Olanaklarıyla İncelenmesi, T.C. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adana 2008, s.154
¹¹ S. Gümüşay, age, s.154