Akademi’deki öğrencilik yıllarında yakın atölye arkadaşlarıyla Onlar Grubu’nun kuruluşuna da katıldı ve bu grubun açtığı karma sergilere resim verdi, ilk kişisel sergisini 1963’te İstanbul’da Türk Alman Kültür Merkezi'nde açtı, daha sonra birer ikişer yıl arayla İstanbul ve Ankara’da 19 kişisel sergi açtı. Kültür Bakanlığının 1969 yılında düzenlemiş olduğu Devlet Resim ve Heykel Sergisi ikincilik ödülü ve 1973’te 50. Yıl Atatürk ve Cumhuriyet Ödülü’nü aldı.¹
Mustafa Esirkuş, döneminin sonradan birer değer olduklarını ortaya koyan diğer arkadaşları gibi, Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinin yöresel değerler planındaki yönlendirici etkilerine bağlı kalmıştır. Ama zamanla, bu ortak sayılabilecek etkilerden kendi kişisel resim diline ulaşmıştır. Bu dilin temelinde, yöresel konulara duyulan yakınlık ağır basar. Sanatçı, “Balıkpazarı” konusunu işlediği daha eski resimlerinde hocasının yolundan yürümüş, figür deformasyonunu ve lekeci yorumu benimsemişse de 1970 yıllarının başında, balıkçıların deniz yaşamını işlediği bir dizi resimden başlayarak, asıl kimliğini oluşturacak yoğun bir çalışma dönemine girmiştir. Bu konu çevresinde akademik kökenli deseni bir yana bırakarak, daha içten ve önyargısız bir anlatımı benimsemiştir. Doğa ve insan, yöresel bir atmosfer içinde birbirini tamamlayan iki temel öge halinde Esirkuş’un resimlerini biçimlendirmiş, ağ ören ya da balık satan balıkçılar, sanatçının başlıca ilgi alanını oluşturmuştur. Belli bir konuya duyulan ısrarlı yakınlık, kendi kuşağının başka ressamlarında olduğu gibi Esirkuş’ta da öz ve biçim tutarlılığının başlıca dayanağı olmuştur. Resimlerinde koyu mavi, mavinin tonları ve griler egemendir. Esirkuş’un bir yaşam ve geçim kavgasına girmiş görünen deniz insanları, içinde yaşamakta oldukları doğanın mutluluk aşılayan havasından paylarını alırlar. Aynı çevrenin dayanışma gerektiren bilincinden yeterince esinlenirler; kanaatkâr ve hoşgörülü bir etki uyandırırlar. Bu yönleriyle yöresel insan tipini çizerler. Mustafa Esirkuş’un büyük boyutlu resimleri, ilk bakışta akademik bir sanat disiplininin uzağında, kendi kendini yetiştirmiş bir ressamla karşı karşıya bulunulduğu kanısını uyandırır. Desenin, aşırı akademik ustalık istemeyen olağan görüntüsü, resimde ulaşmak istediği arılığın, yalınlığın ve içtenliğin doğal bir sonucudur.²
Özsezgin, Esirkuş'un sanatı için şu ifadeyi kullanmıştır: “Yekpare biçimi parçalara bölerek motifsel bağlantılar aramak, Bedri Rahmi atölyesinin ve hoca tarafından benimsenen disiplinin gereğiydi. Esirkuş bu disiplinin gereklerini yerine getirirken, desenlerinde yüzeye bağlı çözümsel yöntemler deniyor, bu yaklaşımıyla dekoratif nitelikli halk sanatı ürünleriyle bağlantılar kurmaya çalışıyordu. Ama sonraki dönemlerde ürettiği resimlere bakılırsa, bu yoldaki çözümler üzerinde fazla direnmediği, figür deformasyonuna ağırlık vererek boyasal çözümlere, dolayısı ile renk plastiğine yöneldiği görülecektir” .³
Ankara Resim ve Heykel Müzesi'ndeki Eserleri
R-0414, Mavi Folklor,
R-0415, Hippiler,
R-0561, Hippiler 1971,
R-0874, Yazılı Kaya,
R-1084, Arap Kadın,
R-1216, Kurtuluş Savaşı,
R-1253, Dalyan Bekçisi,
R-1387, Kompozisyon,
R-1389, Dalyan
Erzurum Resim Heykel Müzesi ve Galerisi'ndeki Eserleri
Sr-88, Manzara
¹ K. Özsezgin, Mustafa Esirkuş, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006, s. 45.
² Anonim, Mustafa Esirkuş, İstanbul Sanat Evi Web Sitesi, Erişim Tarihi: 23.02.2021, https://www.istanbulsanatevi.com/unlu-sanatcilarin-hayati/mustafa-esirkus-hayati-ve-eserleri/
³ K. Özsezgin, Mustafa Esirkuş, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2006, s. 111.