Nazmi Ziya Güran (1881 - 1937)

Biyografi

Nazmi Ziya Güran, 1902 yılında Sanayi-i Nefise Mektebine kaydını yaptırmıştır. Okuldaki hocaları Valeri, Varniya ve Oskan Efendi olmuştur. Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğretim, Osman Hamdi Bey'in denetimi altında bu üç hoca tarafından yürütülmekteydi. Varniya "karakalem" yani çizgi atölyesinin başındaydı. Valeri ilerlemiş öğrencilere yağlıboya resim öğretiyordu. Oskan Efendi ise modelaj ve heykel öğretiminden sorumluydu.¹ 

Nazmi Ziya akademideki öğrencilik döneminden itibaren gün ışığında çalışmayı özellikle tercih eden sanatçılar arasındadır. Öyle ki; sanatçının muşambalar üzerine yapmış olduğu bu tür etütler, hocası Valeri'nin dikkatini çekmiş ve eleştiri konusu olmuştur. Nazmi Ziya'nın Valeri tarafından empresyonist tavırdan uzaklaşarak, çalışmalarını doğrudan doğruya kopya etmesi gerektiği yönünde uyarılar aldığı bilinmektedir.²  

1905'te Fransız ressam Paul Signac, İstanbul'a gelmiş ve birkaç ay kalmıştır. Signac, empresyonizm akımının temsilcilerinden, puantilizm tekniğinin geliştiricilerindendir. O tarihlerde Nazmi Ziya, Signac'ın resimlerini görmüş ve değerlendirmekte zorlanmıştır. Daha sonra, bu duruma hayıflandığı bilinmektedir. Ancak ne olursa olsun Fransız sanatçının çalışmaları, bir akademi öğrencisi olan Nazmi Ziya'yı bir ölçüde etkilemiş, en azından ufkunda belli kuşkular içerse de yeni bir pencere açmıştır çünkü Signac'ın yaptıkları ile Nazmi Ziya'nın, Hoca Ali Rıza'dan kaynaklanan düşünceleri kaşıt değildir.³ 

Bu durum hocası Valery’nin tepkisini çekmiştir. Bedri Rahmi Eyüboğlu Valery’nin tepkisini şöyle anlatmıştır: “Nitekim Nazmi Ziya’nın serbest bir çalışmaya yöneldiğini gören hocası Valery, “Küçük Bey artık empresyonist olmuş” diyerek ona iğneli biçimde takılıyor, Okul Müdürü Osman Hamdi Bey’de, Nazmi Ziya’nın resimlerini beğenmemekte, akademik ölçülere aykırı davranmasını eleştiriyordu”.⁴  

Güran'ın bu ısrarcı tavrı ise, akademideki mezuniyet tarihinin bir yıl uzamasına sebep olmuştur. Daha sonra Nazmi Ziya’nın sanat yolu da Paris’e uzanmaktadır. İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 yılında okuldan mezun olmuş ve kendi olanaklarıyla sanatın başkenti Paris'e gitmeye karar vermiştir.⁵ 

Nazmi Ziya, Paris'te önce üç ay kadar Academia Julian'da Marcel Bachet ve Royer'nin hocalık ettiği bir atölyede çalışıp daha sonra Ecole Nationa Superieur Des Beaux-Arts'a kaydını yaptırmıştır. Orada, Paris'in en gözde hocası olan Cormon'un atölyesinde olup bitenleri öğrenmeyi içtenlikle istemiş olmasına rağmen açık hava da manzara çalışmaları yapmıştır. Cormon öğrencisinin bu yönünü fark etmiş olmalıydı ki ona, en büyük hocanın doğa olduğunu söylemiştir. Korkusuzca doğaya dönmesini ve korkusuzca açık havada çalışması öğüdünü vermiştir.⁶ 

Müzeleri gezerek büyük sanatçıların yapıtlarını anlamaya çalışmış, Almanya ve Avusturya’ya giderek müzelerdeki incelemelerini genişletmiştir.

Nazmi Ziya, İstanbul'a döndükten kısa bir süre sonra 1916 yılından başlayarak, Osmanlı Ressamlar Derneği'nin öncülüğünde düzenlenen Galatasaray Resim ve Heykel Sergilerine katılmıştır. 1914 kuşağı olarak bilinen sanatçıların yanı sıra, Şevket Dağ, Sami Yetik, Mehmet Ali Laga ve Vecih Bereketoğlu'da bu sergide yer alan sanatçılar olmuştur.⁷ 

Sanatçı, 1919 yılındaki Galatasaray Sergisi’ne iki eserle katılmıştır. Anadolu’da işgal kuvvetlerine karşı özgürlük mücadelesinin başladığı döneme denk gelen 1920 ve 1921 yıllarında açılan Galatasaray sergilerine katılmamıştır. 1922 yılında ise Galatasaray Sergisi’ne beş eserle, 1924 yılındaki sergiye on iki eserle katılmıştır. Galatasaray Sergileri’ni düzenleyen Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, Güzel Sanatlar Birliği adını almış ve 1924 yılında Ankara’daki ilk sergisini gerçekleştirmiştir. Aynı yıl çoğu akademide öğrenci olan bir grup genç ressam, Yeni Resim Cemiyeti adı altında ilk sergilerini düzenlemektedirler. Onlar Türk resmine izlenimciliği aşılayan yeni bir anlayışla dönecek olan Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçılarıdır.⁸ 

1918-1921 yılları arasında Sanayi-i Nefise Mektebi müdürlüğü de yapan Güran, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ve Türk Sanayi-i Nefise Birliği üyesi olarak Galatasaray ve birliğin düzenlediği diğer sergilere katıldı. “Tophane Nusretiye Camisi” ve “Peyzaj” adlı resimlerinde de izlendiği gibi değişen mevsimleri ve ışığı büyük bir duyarlılıkla resimlerine taşıyan Güran, renk ve yarattığı hava perspektifinde de aynı başarıyı yakaladı. İzlenimcilerin ortak İstanbul kenti ve çevresi konularının yanı sıra, İbrahim Çallı ve Namık İsmail’le paylaştığı konulardan bir de modern Meşrutiyet kadınlarının portreleridir. Kadınları doğada, kentte, kamusal alanlarda gezinirken, bir işle meşgulken değişik ortamlarda gösterdi. “Taksim Meydanı” (1935) modern kent ve kadın birlikteliğinin önemli örneklerinden biridir.⁹ 

Ayrıca ilki Halkevleri ve odalarının açılmaya başladığı 1933 yılında gerçekleşen ve 1936 yılına kadar dört kez düzenlenen İnkılap Sergileri’nde "Harf İnkılabı”, “Eski ve Yeni İstanbul” ve “Bahar Şarkısı" adlı eserlerini, Haziran 1937’de Ankara Halkevi’nde düzenlenen Birleşik Resim ve Heykel Sergi’nde de manzaralarını sergilemiştir. Yurtdışında ise 1936 yılında Moskova’da gerçekleşen Türk ressamları sergisinde de eserleri yer almıştır.¹⁰ 

“1914 Kuşağı” içerisinde İzlenimci tavra en yakın sanatçı olan Nazmi Ziya Güran grubun yaş olarak en büyük üyesidir. Sisli İstanbul görünümlerinin ressamı olarak adlandırılan Güran, kalın boya dokusu ve kesik fırça sürüşleri ile resimlerinde İzlenimci tavrı etkili bir şekilde yansıtır. İstanbul’un sisli sabahlarını, sıcak öğle sonralarını ve titreşim halindeki ışıklı görünümlerini, güneş alan alanlarda turuncu ve sarılar, gölgeye yaklaştıkça pembeler ve gölgeli alanlarda mor ve tonlarını ağırlıklı olarak kullanarak oluşturmuştur. Meydanları, parkları, bahçeleri, sokakları, caddeleri, ağaçlar arasından görünen mimari yapıları, tekneleri ve iskeleler ile İstanbul’un sahil şeridi Güran’ın resimlerinde vazgeçemediği İstanbul konuları arasında yer almıştır.¹¹ 

Sanatçı Nurullah Berk, Nazmi Ziya Güran’ın sanatı ve resimleri ile ilgili şu açıklamada bulunmuştur: 

“Nazmi Ziya Güran asıl gücünü İstanbul görünümlerine verecekti, o İstanbul ki yaşamı boyunca benimseyip uyguladığı Empresyonist tekniğe en elverişli görünümleri seriyordu ressamın gözleri önüne. Görünümlerinde Signac’ı hatırlatan “benekleme”, “noktalama” işçiliği egemen. Renkler, birbirlerine karıştırılmadan yan yana sıralanıyor ve karışımı, tabloya uzaktan bakan göz kendiliğinden gerçekleştiriyor. Boğaz’ın mavi sularında mavnalar, Langa bostanları, Karacaahmet mezarlığından selvi kümeleri, Çamlıca’dan ağaçlar, mahalle arası kahveleri, güneşin yer yer aydınlattığı, mavi, mor gölgeli sokak görünümleri, Nazmi Ziya, bu şehirdeki yaşamı boyunca İstanbul’un gerçek bir portrecisi oldu”.¹² 

Sanatçının İstanbul'un çeşitli semtlerinden görüntüler veren tablolarında ağaçların arasından yumuşak bir ışık sızar ve ışık titreşimleri, figürleri ve nesneleri adeta birer gölge haline getirir. Pastelliğine karşın pembe, yeşil, sarı renk lekeleri güçlü fırça vuruşlarının ürünüdür.¹³ 

Nazmi Ziya'nın Güzel Sanatlar Birliği'nin toplu sergilerinde yer alan resimlerinden bazıları satılmış ama en büyük alıcı her zaman ki gibi devlet olmuştur. Sanatçının Notre Dame'de, Paris civarından yaptığı bir resmini 1928 yılında ülkemizi ziyarete gelen Afgan Kralı Emanullah Han tarafından satın alınmıştır. Nazmi Ziya'nın resimlerinin birçoğu manzara resmidir ve bu resimlerden ona sergi açma olanağı doğmuştur. 1936 yılının son aylarına doğru, başlangıcı Halil Eldem zamanına uzanan bir resim koleksiyonu yeni eklemelerle zenginleştirilerek "Elli Yıllık Türk Resim Sergisi" ismiyle sergilenmiştir. 1937 yılında bir yandan Atatürk'ün emriyle Resim ve Heykel Müzesi'nin hazırlıkları yapılırken, bir taraftan da Güzel Sanatlar Akademisi'nde, İstanbul Festivali sebebiyle büyük bir serginin açılması kararlaştırılmıştır. Bu sergide yer alacak yapıtlar beş bölümde toplanacaktır. Serginin resim bölümünde sadece Nazmi Ziya'nın yapıtlarının sergilenmesine karar verilmiştir. Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki Nazmi Ziya'nın otuz beş yıldır süregelen çabalarının ürünü olan eserlerin yer aldığı sergisi 17 Ağustos 1937 günü törenle açılmıştır. Sergi henüz devam etmekteyken 11 Eylül’de hayata veda etmiştir. Diğer taraftan o dönem hazırlıkları devam eden Resim Heykel Müzesinde kendisine ayrılan panoyu görememiştir.¹⁴ 

İzmir Resim ve Heykel Müzesi ve Galerisi'ndeki Eserleri 

İR-0301, Peyzaj, 

İR-0314, Peyzaj (Bahar) 

Kaynakça

¹ T. Erol, Nazmi Ziya, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995, s. 15. 

² B.R. Eyüboğlu, Nazmi Ziya, İstanbul: Güzel Sanatlar Akademisi Neşriyatı, 1937 s. 8. 

³ A. Taşpınar, Nazmi Ziya, Apa Ofset Basım Hizmetleri, 2004, s. 48. 

B.R. Eyüboğlu, Nazmi Ziya, İstanbul: Güzel Sanatlar Akademisi Neşriyat,  1937. 

M. Üstünipek, Işığın Ressamı: Nazmi Ziya Güran, İstanbul: Mas Matbaacılık 2012, s.11. 

T. Erol, Nazmi Ziya, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995, s. 15. 

A. Taşpınar, Nazmi Ziya, Apa Ofset Basım Hizmetleri, 2004, s.53. 

M. Üstünipek, Işığın Ressamı: Nazmi Ziya Güran, İstanbul: Mas Matbaacılık 2012, s.13. 

Z. Yasa-Yaman, (Ed.), İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Sanat, Ankara Resim ve Heykel Müzesi, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012, s.160. 

¹⁰ M. Üstünipek, Işığın Ressamı: Nazmi Ziya Güran, İstanbul: Mas Matbaacılık 2012, s. 15. 

¹¹ B. Pehlivan, 1914 Kuşağı Sanatçılarının Resimlerinde İstanbul İzleği (Teması), Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Özel Sayı, 2019, (100-118), s.111. 

¹² N. Berk ve A. Turani, Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, İstanbul: Tiglat Yayınevi, 1981, s. 40,41. 

¹³ G. Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanat (1700-1850), Ankara: Hacettepe Yayınları, 1977, s. 446. 

¹⁴ T. Erol, Nazmi Ziya, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995, s. 21. 

Eserler